Merhabalar,
Önceki yazılarımın birinde, bir sonraki yazım "Doğum Hikayem" olsun demiştim ve şimdi de gelelim bu hikayeye... Aslında hikayeden çok yaşanan gerçeklere... Ve tabii ki bunları bu sayfaya sığmasa da saatlere yada kelimelere dökülemese de gene de dilim döndüğünce sizlerle bu deneyimimi ve yaşanılanları bir bir elimden geldiğince anlatmaya çalışacağım...
Hamile kaldığımı öğrendiğim ve öğrenene kadar da geçirdiğimiz süreçler, oldukça heyecan verici ve bir o kadar da stresliydi. Neden derseniz? Kan tahlili için hastaneye gittiğimde henüz erken olduğunu ve birkaç hafta daha beklemem gerektiğini adet döneminin üzerinden birkaç hafta daha geçmesi gerektiğini söylemişlerdi. İlk hastane ve kan tahlili deneyimimiz henüz daha beklemek gerektiğini söylüyordu. Belirtilen süreyi geçirdiğim ilk gün kanımı verdim ve ertesi gün alabileceğimi öğrendim. İşin stresli kısmı işte tam da bu noktada başladı. Kan verdiğim günün akşamı, biraz kanamam oldu ve dedim ki, tamam olmadı. Hatta aynı akşam eve bir kaç yüz metre yük taşımak zorunda kalmış olmamdan mütevellit neden taşıdığıma, niye böyle gereksiz bir şeye kalkıştığıma dair de kendime çok kızmıştım. Ve sebebini buna bağlayarak da, henüz oluşum aşamasında olduğunu düşündüğüm bebeğimi kaybettiğimi düşündüm. Ama o gece sürekli sanki varda yokmuş değil de, yoktan yeniden var olacak olan o varlığa çoğu kez seslenerek ve tamamen bütün bunları içgüdüsel yaparak,
"Dur, gitmemelisin ve bırakmamalısın bizi. Ne olur kal burda ne olurrr diye yalvarıyordum.... :(:(:(" çünkü hissediyordum sanki var olduğunu... Ve tabii ki hala kendime neden bir şeyler taşıdığıma ve bu sebeple kanama yaşadığıma dair kızarakkk...
Ertesi gün sonuçları aldığımda; işte tamda olmasa da hislerimin %70 doğruluğuna inanarak varlığının bir kanıtı olan tahlil değerlerini görünce sevindim. Ve gene ta kiii, yanımdaki hemşirenin "Hanımefendi, bu değerler sizi yanıltmasın bazen yumurtlama dönemlerinde de böyle küçük yükselişler olabiliyor, siz en iyisi bunu kendi kadın doktorunuza gösterin." deyişi hala kulaklarımda çınlıyor. Ne yapacağım, nasıl davranacağım, gerçekten var mısın? yok musun? bilemediğim ama olmanı istediğim çok karmaşık bir sürece girdik ve yine ta kiii, ertesi sabah koşarak kadın doktoruna gittiğimiz ana kadar. Ve gene yapılan muayene sonucu, son bir kan tahlili ve artık sanırım son olduğunu düşündüğümüz emin olmak adına yapılan son bir check için kanımı verdim. Aynı günün öğleden sonrası artık ve kesinlikle emin olduğumuz "BİR BEBEĞİNİZ OLACAK..." müjdesini aldığımızda her şey durmuş, zaman durmuş ve hep o noktada kalmak istemiştim. Emre'nin her zamanki soğukkanlılığı, hayatım dur bekle, acele etme, emin ol diyip beni bastırışları, bu kadar kendime ve içimdekine bağlanışı dizginleme ve hayırlısıyla biten cümlelerinin sonu artık bir nihayete dönüşmüş ve ben kendi çığlığımla değil birlikte bu sevince gömülmüştük. (Demek ki, neymiş şartlar ne olursa olsun, hayatta kalmak isteyen bebek öyle de böyle size tutunuyor ve Rabbim verecekse size onu, her şekilde veriyor. Siz her zaman inanmaya, istemeye ve dualarınıza sığınmaya devam edin. Olacaksa eğer , gerçekten oluyor ve bir deyim vardır ya "Olacakla, öleceğin önüne geçilmez." tam da ifade edilmek istenen ve iki keskin bıçak sırtı şeyi gerçekten iyi özetliyor. Sizler içinizi ferah tutun yeter....)
Bir de öncesinden yapılmış planlar ve programlar vardı tabii ki de... Yarın akşam 4 aile otobüsle yola çıkılacak bir Kapadokya Turu... ve tabii ki kesinlikle doktordan veto yemiş asla gidemezsiniz uyarısı. Sebebi, kanamamın olması ki, bu kanamaya da halk dilinde bebek kendine yer açıyor derlermiş, risk içeriyor olması sebebiyle gidilmemesi gerektiği idi. Kime nasıl söyleyeceğiz, ne yapacağız, zaten yeni öğrenmişiz, ne bahane bulunur, hani bir de bebek 3 aylık olmadan kimseye söylenmez Allah korusun düşük olur vs. ilk 3 ay tehlikeli aylar, biz de kimseye duyurmayalım derken pek de başaramadık aslında... Daha bir kaç hafta belki de günlük olduğunu öğrendiğimiz bebeği artık bir kısım çoğunluk biliyordu...
Bu arada anti parantez belirtmek isterim ki, o gidilemeyen Kapadokya Turu diğer 3 aileye zehir olmuş. İstanbul'dan 10'da hareket eden otobüs arıza yapmış ve kat edilen yol ancak 80 km olup, İzmit civarlarından geri dönülmüştü. Her şeyde gerçekten bir hayır vardı demek :):):)
Sonrası malum, hafta hafta bebek gelişim takipleri, 6 aydan önce bebeğe bir şey alınmama sürecini atlatma (gene halk inancı, düşük, kayıp, vs olur bebek kendini bulsun diye bekleme süreci), yeme-içmeye dikkat, sağlıklı beslenme, fazla kilo almamaya çalışma, sürekli yürüyüş ve hareket, pozitif olmaya çalışma, aylık rutin doktor kontrolleri, bebek oda hazırlıkları,... bunun gibi bir dünya şeyle beraber 40 haftayı doldurma süreci....