Friday, 6 February 2015

Dün içimden bir Paris bir de Pera Palace geçti...

Merhaba,


Dün fark ettim ki, aslında bu yere gidene kadar, daha önce nerdeymişim, nerelere gitmişim dedim. Yazarken bile hala patisserie'nin müzikleri ve döpiyesli küçük şapkalı servis yapan kadınları var aklımda... Uçuk ve pudramsı tonların kullanıldığı, soft renklerle içinizin açıldığı ve tabii ki de dekorasyonunun tahminimden çok daha güzel olduğu bir yere Tarlabaşı Pera Palace'a gidelim hadi...




Buyurun ben size önden güzel bir kahve yudumlatayım, ardından da kısa bir tarihe dalalım hatta durun gözlerimizi kapatalım, önce bir Paris Sokak'larına dalalım, Şanzelize'den geçelim, küçük bir alış-veriş yapıp hafif bir yorgunluk atmak için bir patisserie'de oturalım, güzel müzikler dinleyelim, bırakalım o müzikler önce bizi güzel kokulu Fransız Kadın'larının yanına sonra da bir tarihe götürsün... 

Haydi o zaman önce bir gözlerinizi kapayın ve şimdi......

Buyurun efendim, kahveniz burada....



Ben size gözlerinizi kapatın ve açın işte Paris'teyiz dememiş miydim? Bu güzel döpiyesli bayanda bize taaa oralardan geldi.... :):):)


Şimdi bırakalım kendimizi tarihe ve 1800'lü yıllara....



                  
Pera Palace Hotel’in hikayesi, 19. yüzyılın sonlarında dünyaca ünlü Orient Express, 1888 yılında Paris-İstanbul seferlerine başladığında, İstanbul’da Orient Express yolcularının alışkın oldukları yüksek standartları sunabilecek bir otel yoktu. Bu boşluğu, kısa süre sonra kuruluş çalışmalarına 1892 yılında başlanan, 1895’te ise açılış balosu yapılan Pera Palace Hotel doldurdu. Levanten mimar Alexandre Vallaury'nin tasarladığı otel, Haliç’in muhteşem manzarasına hakim, kültürel faaliyetleri ve sosyal aktiviteleri nedeniyle ‘küçük Avrupa’ olarak bilinen Pera’nın Tepebaşı bölgesindeydi.

Pera Palace Hotel, İstanbul’un en ihtişamlı yapılarından biri olarak açıldığında, birçok ilkleri barındırıyordu; İstanbul’da Osmanlı sarayları dışında elektriğin verildiği, ilk elektrikli asansörün ve ilk akar sıcak suyun bulunduğu binaydı. Türkiye’nin Avrupa standartlarındaki ilk oteli olan Pera Palace Hotel, kuruluşundan itibaren tarihi olaylara tanıklık ederek kent kültürünün çok önemli simgelerinden biri haline geldi.
Pera Palace, 1917 yılından itibaren pek çok kez Mustafa Kemal Atatürk’ü de ağırladı. Cephe dönüşlerinde adeta evi gibi kullandığı, ülke için önemli kararlar aldığı ve üst düzey misafirlerini ağırladığı 101 numaralı odası, doğumunun 100. yılı olan 1981’de Atatürk'ün şahsi eşyalarının da sergilendiği bir müze oda haline getirildi. Bu niteliği nedeniyle, Pera Palace bir ‘müze-otel’ konumundadır. Atatürk’ün en sevdiği renk olan, diğer tüm evlerinde ve adına açılmış müze-evlerde de kullanılan gündoğumu rengi, ‘şafak’ pembesiyle yenilenen 101 numaralı müze oda, Pera Palace Hotel’in yenilenerek açılışından itibaren müzayedelerden temin edilen yerli ve yabancı nadide Atatürk kitapları, dönemin dergileri, imzalı fotoğraf ve kartpostallar, madalyalarla daha da zenginleştirildi.
I. Dünya Savaşıİstanbul’un işgaliKurtuluş SavaşıCumhuriyet’in ilanı ve II. Dünya Savaşı gibi birçok tarihi olayın tanığı olan ve mülk olarak Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi’ne ait Pera Palace Hotel’in üst kullanım hakları 2006 yılından bu yana Beşiktaş Turizm Yatırımları A.Ş’ye verildi.
Mimari & Restorasyon
Pera Palace Hotel, İstanbullu bir Levanten ( Osmanlı Devleti içinde özellikle Tanzimat sonrasında büyük liman kentlerinde yoğunlaşan ve ticaretle uğraşan Hristiyanları tanımlamak için kullanılır.) olan Alexander Vallaury tarafından tasarlanmıştır. İstanbul’da önemli yapılara imza atmış olan Vaullary, Osmanlı Bankası, Arkeoloji Müzesi’nin de mimarıdır. Art Nouveau, Neo-Klasik ve Oryantalist mimari tarzları bir arada kullandığı Pera Palace Hotel, 19. yüzyıl sonu İstanbul mimarisinin tipik bir örneğidir. Planında ve dış görünüşünde neoklasist bir yaklaşım etkilidir.

Türkiye’nin Avrupa standartlarındaki ilk oteli Pera Palace Hotel’in 16’sı süit 115 odası bulunuyor. 46 x 28 metre boyutunda dikdörtgen biçiminde bir taban üzerine oturan Pera Palace Hotel, ikisi bodrum kat olmak üzere dokuz kattan oluşmaktadır. Otelin iç yapıları sistemin tam ortasındaki alanda oluşturulmuş büyük bir aydınlık boşluğu üzerine temellendirilmiş. Giriş katında büyük bir salon olarak düzenlenmiş olan bu boşluk, yani Kubbeli Salon; merkezi konumunun yanı sıra, tüm plan şeması bu mekana göre belirlendiği için binanın da kalbi durumundadır.


Gelelim otelin içindeki yeme-içme bölümlerine; Gastronomi
Agatha Restaurant; adını Pera Palace Hotel’in ünlü müdavimlerinden Agatha Christie’den alan otelin ana restoranı Agatha, Orient Express’in güzergahındaki en önemli duraklar olan Paris, Venedik ve İstanbul’dan hareketle, bu mutfakları bir araya getiriyor... Fransız, İtalyan ve Türk lezzetlerini yiyecek ve içecek alanında birleştirerek şık bir atmosferde misafirlerin beğenisine sunan Agatha, kahvaltıdan itibaren gün boyu açık. Agatha Restaurant, özellikle şeflerle sohbet edilebilen şov mutfağı ve restoranın girişindeki zengin şarap kavıyla iddialı…
Orient Bar Yıllar boyunca İstanbul aydınlarının buluşma noktası olan Orient Bar, saatler süren koyu sohbetlerin ev sahibi olmaya hazır. Unutulmaya başlanan gerçek bar keyfi, zengin şarap ve içki mönüsü ve özgün kokteyllerle, yaz aylarında terası da bulunan Orient Bar’da yeniden hayat buluyor.
Patisserie de Pera; Eskiden beri bir İstanbul klasiği olan Patisserie de Pera’da, özel Fransız pastaları, kuruvasanlar, makaronlar ve el yapımı çikolatalar bulunuyor. 24 kişilik oturma alanına sahip olan bu çok özel Fransız tarzı pastane; dantel perdeleri, gümüş şekerlikleri, nadide porselen takımları ve çiçekleri ile konuklarına her şeyiyle özel bir mekanda olduklarını hissettiriyor.
                              
Kubbeli Salon Yüksek tavanlı mimarisi, kubbeleri ve parke zeminiyle geçmişin ihtişamını yaşatan Kubbeli Salon, haftanın her günü bu büyülü atmosfere eşlik eden canlı piyano müziğiyle akşamüstü çaylarına ev sahipliği yapıyor.

Peki bu güzel cenenti ve Fransa'yı buraya getiren, her yeri buram buram saran bu güzellikleri yaratan kim derseniz de?
İstanbul'lu Levanten ve Fransız asıllı mimar.
2 Nisan 1850 gününde İstanbul'da Fransız asıllı bir levanten ailenin oğlu olarak dünyaya geldi. Paris'e gitti ve Güzel Sanatlar Fakültesinde eğitim aldı. İstanbul'a döndükten sonra 2 Mart 1883'ten 10 Ağustos 1908'e kadar Sanayi-i Nefise Mektebi'nde mimarlık öğretmeni olarak ders verdi. Yapılan ilk müze binasının işleri Osman Hamdi Bey tarafından Vallaury'a verilmiştir.
Eserleri arasında öne çıkanlar, Büyükada Rum Yetimhanesi ve müzede sergilenen İskender Lahdi ve Ağlayan Kadınlar Lahdinden esinlenerek yaptığı İstanbul Arkeoloji Müzesi ana binasıdır. Diğer eserleri arasında, İstinye'deki Afif Paşa Yalısı, Baltalimanı'nda Zeki Paşa Yalısı, Bağlarbaşı'ndaki Mecid Efendi Köşkü, Galata'daki Osmanlı BankasıHaydarpaşa'daki Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane binası (bir dönem Haydarpaşa Lisesi, günümüzde Marmara Üniversitesi Tıp ve Hukuk Fakültesi binası), Cağaloğlu'nda Düyun-u Umumiye binası (İstanbul Erkek Lisesi, günümüzde İstanbul lisesi), Beyoğlu'nda Pera Palas Oteli ve Emek Sineması (Cercle d'orient) sayılabilir.
Vallaury eserlerinde Osmanlı kültürü ile batının değerlerini birleştirmiştir. Yaşadığı dönemde Osmanlı'nın önde gelen entelektüellerinden biri olmuştur ve 2 Mayıs 1921'de İstanbul'da 71 yaşında vefat etmiştir.
Sevgili Alexander Vallaury bu koskoca 70 küsür senesine neler sığdırmış, ne eserler yapmış ve bence ne mutlu göçüp gitmiş, inşallah bana da nasip olur böyle güzel bir hayat...

Hadi şimdi buyurun, güzel pastaların tadına bakmaya ve çay eşliğinde sohbet etmeye...

                   

Dün içimden bir Paris bir de Pera Palace geçti dedim ya, geçmemiş mi sizce?... Nasıl ruhum dinlendi, nasıl bir uzaklara gittim geldim anlatamam. Dokunduğum her şey, beni aldı götürdü bir yerlere... 

En önemlisi ve aslında bence ben de dahil çoğumuzun bilmediği bir şeyle karşılaştım ki, o da en güzeli , Ata'mıza ait bir odanın müzeye çevrilmiş olması ve ondan hatıralıkların saklanması oldu. Bu vesileyle de otelin bir müze-otel konseptinde yer alması ve aslında çoğumuzun ender gördüğü bir mekan olması gerçekten ayrı bir cezbedicilik içeriyor. Kaldı ki, bunu dün oraya gidip, bugün yazmış olmamdan da anlayabilirsiniz. En hoşuma giden bu konsept oldu aslında....

Patisserie de ne tavsiye ederim?

Zencefilli Gazoz- Çok beğendim...
Lavantalı Cranberry Pasta
Tuzlu atıştırmalıklar-çay eşliğinde....
Bir de unutmadan, sohbetine doyum olmayan, pozitif enerjili, sevgi dolu bir kaç arkadaş...

Sevgilerimle...
Şuh-i Fidan

*** Tarihsel bilgiler Vikipedia'dan alıntıdır.

9 comments:

  1. Çok güzel bir yazı olmuş Fidancım :) eline sağlık

    ReplyDelete
    Replies
    1. Çok teşekkür ederim Sibel'cim. Yazı sayende çıktı, asıl ben teşekkür ederim. Sevgilerimle...

      Delete
  2. Pera müzesine 3 kez gittim . Ama oturup bir kahve içmem. Şimdi ilk sırada.
    Harika yazı güzel anlatım.
    Sevgiler

    ReplyDelete
    Replies
    1. Birgül Hanım, çok teşekkür ederim, şimdiden ağız tadıyla afiyetler olsun... İçtikçe de beni hatırlarsınız artık... Sevgilerimle... :)

      Delete
  3. Dün bir ara gercekten dalip gittin uzaklara ..Ben de cok begendim dekorasyonu ama senin ruhuna islemis gercekten.:)

    ReplyDelete
  4. Dün bir ara gercekten dalip gittin uzaklara ..Ben de cok begendim dekorasyonu ama senin ruhuna islemis gercekten.:)

    ReplyDelete
    Replies
    1. :) Valla gerçekten sanırım öyle oldu. Hele sizden sonra biz Sibel'le içerisini de biraz dolaşıp, tarihe de bir geçiş yapınca tam nostaljik oldu... İnşallah bir daha, yeniden buluşuruz burada... Sevgilerimle...

      Delete
  5. Cannn ,ruhundaki inceliği yazına yansıtmakla kalmamış ,nakış gibi işlemişssin resmen…
    Birgün bu güzel pembelikler içersinde keyifli bir muhabbete var mısın?
    Sevgilerimle ,öpüyorum seni …

    ReplyDelete
    Replies
    1. Olmaz mıyım ablacım? Seve seve ne zaman istersen :):):) Çok teşekkür ederim güzel sözlerin için, ben de seni kocaman öpüyorum, sevgilerimle... kalp kalp kalp :):):)

      Delete